Gezgin: Melis Rona
Herkesin yolu bambaşka olsa da, Tayland için birkaç öneri & görüş paylaşmak istedim.. Ama tabi ki benim yorumlarım, bu ülkenin güzelliğini anlatmakta yetersiz kalacaktır.
Ulaşım
Her şeyden önce uçak yolculuğu ile başlarsak, 3. 5 ay öncesinden Gulf Air, Qatar Air gibi şirketlerden bilet alarak makul fiyata yolunuzu bulabilirsiniz. Biz kişi başı, tek gidiş 350 Euro’ya geldik. Gidiş-dönüş almak her zaman daha ucuza geliyor. Finlandiya hava yolların ile daha da ucuza gelmiş olan arkadaşlarım var.
Buraları Avrupalılar öyle bir ele geçirmiş ki, Taylar kadar onlar da Türk görmeye hiç alışık değil.
İnsanların söylediklerini takmayın. Her yer & şehir görülesi.. Bize birçok kişi Tayland’ın çok sıkıcı bir yer olduğunu, mutlaka Hindistan’a gitmemiz gerektiğini söyleyip durdu. Ne demek istediklerini ara ara turizm şirketi üyesi gibi olmaktan sıkıldığım zaman anladığımı düşündüm. Gittiğiniz yerlerde yerelden çok turist olduğu için bazen ülkenin ruhu size varamıyor sanki. Ama zaten dünyanın her yerini görmeyi istediğimizden, bize hiç sıkıcı gelmedi Tayland. Hatta tropikal iklimin sağladığı sabit ısı sayesinde canlılığın coştuğu doğası ile kendimizden geçtik hep. Ayrıca turizm sayesinde kalkınmış olan bu ülkede, bazı insanlar ayda 5000 Baht gibi (200 dolara yakın) bir para ile yaşarken bile çok fazla sefalet görmemek, bok içinde olmamak, her zaman rahaaat & güvende olmak, çok da fena bir şey sayılmaz. Hindistan’a gitmesem de, orası da, Tayland da uzun zamandır yabancı turistlerin işgali altında; turizmin & küreselleşmenin aynılaştırdığı yerlerden kaçmak istiyorsanız hiç şansınız yok sanki. 🙂 Ama Tayland’da, Hindistan’a kıyasla daha az bok göreceğiniz kesin. Uzun uzun pislik tasvirleri dinlediğim herkesin anlat anlat bitiremediği Hindistan’a varıp bok içinde çiçek gibi açarsam bir gün, o zaman sıkıcı bulurum ben de Taylandı belki; bilemem şimdiden.. Kısacası macera arıyorsanız her köşesi ucuz varoluş şekilleri ile ele geçirilmiş bu ülkeler dışında Madagaskar, Papua Yeni Gine, Afrika, Moğolistan gibi, ya da yerse Afganistan, İran ya da Antarktika gibi, hippi akımlarının & zengin iş adamlarının daha az ele geçidiği yerleri deneyin derim. 🙂
Asya & Uzakdoğu ülkelerinin en iyi kısmı, Türkler olarak potansiyel terörist gibi görülmemek. Hayatımda ilk kez, uçağa binerken & gümrük kontrollerinde üstümün aranmaması, ayakkabılarımı çıkartmak zorunda kalmamam, anormal bir vize parası vermemek, & kapıdan 1 aylık vizeyi hoop diye alıp elini kolunu sallayarak sınırdan geçmek gerçekten çok keyifli. İnsan gibi hissediyorsunuz kendinizi..
Ulaşımdan devam edersek, Tuktuk’a binmek eğlenceli olsa da, taksiler çok daha ucuz. Mutlaka taksimetreyi açtırın. Ayrıca ünlü tapınaklar ya da Khao San gibi herkesin ismini bildiği yerlerden başka bir yere gitmek istiyorsanız Allah kolaylık versin. Taksi & otobüs şoförleriyle anlaşmak ayrı bir macera çünkü. Kaldığınız hostellerin adresini İngilizce bilen birine Tay dilinde yazdırıp, bu notu yanınızda taşımanız çok faydalı olur. Tayland’da, eğer kullanmayı biliyorsanız en rahat & ucuz ulaşım aracı motorsiklet. Ve her tür turdan kaçış biletiniz de motor. Kimi şehirlerde bisiklet kiralamak da keyifli oluyor. Otostop çekmek ise oldukça güvenli.
Sağlıklı olmak
Öyle aman çok hasta olursunuz gibi daraltan insanları da dinlemeyin. Her gezi kitabında yazan yok ‘buzlu içecekler tüketmeyin’, yok ‘açık su içmeyin’ gibi yazıları & sıtma senaryolarını pek takmadık biz, hiçbir şey de olmadı. Şimdilik. 🙂 Türk’üz sonuçta, bağışıklık sistemimiz gayet sağlam. Ne olur, ne olmaz diye Hepatit A-B aşılarının ilkini olmuştuk ülkemizde. İkincileri de Chiang Mai’de olduk. Sağlık sektörü gayet iyi çalışıyor. Özellikle dişçiler iyi & ucuz olduğundan, dünyanın her yerinden Tayland’a dişlerini yaptırmaya geliyor millet. Yabancılarla ilgilenen hastanelerde iletişim sorunu da yok. Hatta kanser tedavisini Bangkok’ta görmeyi tercih eden & hastalığını yenen bir İtalyan’la bile tanıştık. Sivrisineklerden kaçış yok, eğer kimyasal sinek kovucular kullanmıyorsunuz. Ki kimyasal ilaçlar (deet) insan sağlığı için daha kötü. Benim başıma gelen sağlıkla ilgili tek sıkıntı ayak mantarı oldu. En çok rastlanan sorunlardan biriymiş. Her zaman ıslaksınız çünkü. Ve halk mekanlarında ayakkabılarınızı çıkartıp alakasız terlikler giymek zorunda kalabiliyorsunuz. Mantarı kurutmak bu nemli ülkede oldukça uzun sürüyor ama her tür ilacı bulmanız da mümkün.
İklim
Ben sıcağa dayanıklılığı çok az olan bir insan olarak, fenalıklar geçireceğimi, koşarak Nepal’e gitmem gerekeceğini düşünüyordum. Fakat Bangkok dışında sıcaktan ağlayasım gelmedi hiç. Yani hava hep sıcak ya da çook sıcak arası bir yerlerde, ama alışılıyor sanırım. Çoğu yer Alanya, Antalya kadar korkunç değil. Her yerde, yerel halkın kullandığı otobüslerde bile vantilatörler var. Geceleri de sıcaktan uyuyamadığım olmadı pek. Eğer sıcak sizi yeterice yormuyorsa Malezya’yı deneyin. 🙂 Bu iklimde esas sorun klimalı bazı otobüsler & taksiler. Gerçekten buzdolabı gibiler. Yolculuk sırasında yanınızda şal gibi bir şey taşımanızı tavsiye ederim. Bir anda şok etkisi yapıyor çünkü bedende. Kuzeyler, özellikle de Pai, geceleri oldukça soğuk, patik bile giydim yani. (Gittiğiniz yerin denizden yüksekliği, yani rakım, gece & gündüz arasındaki farkı epey değiştiriyor.)
Bütçe
Bütçeye gelirsek. En ucuz konaklama, en ucuz yemek & su gibi harcamalarda kişi başı minimum günlük gider ortalama 500 Baht – 30 TL. Daha da düşürmek kişiye bağlı (Budist tapınaklarda para vermeden yaşayan, otostopla seyahat eden insanlarla karşılaştık). Kuzeylerde 100-200 Baht’a içinde duşu & tuvaleti olmayan odalarda kalmak mümkünken, güneylerde yükseliyor fiyat. Eğer konaklama için günlük 400 Baht veya daha fazla ayırabiliyorsanız krallar gibi yaşarsıız.
(Konaklama: 100-500 Baht, Kahve: 30-80 Baht, Bira:40-100 Baht, Su:5-20 Baht, Yemek: 50-350 Baht, Çamaşır yıkatma: 30-50 baht)
Her şehirde bankamatik bulmanız mümkün. Ama kredi kartı pek geçmiyor. Yani biz hiç pahalı otellerde falan kalmadık, ama normal şehir hayatında pek geçmiyor. Bankamatikten 500 Baht da, 5000 Baht da çekseniz bankalar 150 baht komisyon alıyor. Bu güzel bir yemeğin parası demek. O yüzden hep büyük miktarda para çekmekte fayda var. Her türlü harcamada üst limit tabi ki yok, ne kadar harcamak isterseniz o kadar harcayabilirsiniz.
Güvenli, rahat & arızasız bir ülkede olmak..
Her hangi bir hırsızlık durumu hiç görmedik. Karma’ya inandıklarından belki. Kendimizi hiçbir şehirde güvensiz hissetmedik. Zaman zaman yemek yediğimiz yerlerde, & kaldığımız yerlerde ödememiz gerken parayı ödemek için adamaların peşinde koşmamız bile gerekti.. Güneylerde insanlar daha güvensiz turistlere karşı tabi ki, daha paragözler & motor kiralarken daha dikkatli olmak gerekiyor. Başınıza ne gelirse gelsin size sahip çıkarlar; turistsiniz & rahat ettirmek istiyorlar sizi.
WIFI her yerde. Eğer freelance bir işiniz var ise, Tayland nefis bir yer çalışmak için bence. O kadar keyifli mekanlar var ki, oturup günlerce yazı, çeviri yapılabilinir. Yanınızda bir bilgisayar yoksa bile bir her yerde net cafe var.
Yemek Halleri
Sokaklarda yemek yemek hep daha ucuz. Ama ben kalabalık, ağır balık sosu kokusu & hayvan derileri arasında durmakta zorlanıyorum. Eğer et sever bir insansanız çok rahat edersiniz. Aslında eskiden vejetaryan yemeklerin ağırlıklı olduğu bu ülkede, günümüzde güzel sebze yemekleri bulmak genelde turistik şehirlerdeki havalı vejetaryan lokantalarında mümkün & daha pahalılar. Ziyaretçiler dizisindeki gibi sürekli barış için geldiğini söyleyerek gülen & acayip sürüngenler yiyen karakterlere benzettiğim çok oldu Tay halkını. Şeker komasına girmemelerini & Gut olmamalarını Tay masajınaa bağladım ben ama bilemiyorum tabi işin sırrını.
Budist bir ülkede daha az et tüketileceğini düşünüyordum. Oysa alakası yok & kimse öldürülen hayvanlardan kendini sorumlu tutmuyor. Mesela üst mertebeli bir rahip, bir altındaki çömezinden hayvan kesmesini istiyor. Kesen o olmadığı için kendini suçlu hissetmiyor. Kesen de emir yüksek yerden geldiği için kendini suçlu hissetmiyor. Kimse kendi karmasını kirletmeden et yiyor böylece:)
Ülkemizde sık sık Tay yemeği yiyen & seven bir insan olarak, Tayland’da yemek durumları beni çok zorladı. Pad Thai, her zaman kurtuluşum oldu. Papaya salatası
(Som Tam), Gündüz sefası (morning glory), zencefilli mantarlı tofu, Tom Yum çorbası & hazır paketlerde satıldığını duyunca çok üzüldüğüm güzel körilerden yapılan envai çeşit yemekler & meyvalar dışında genel olarak baydım yemeklerden. Crysanthemum-Kasımpatı suyu da, passion fruit (çarkıfelek meyvesi) suyundan sonra favori içeceğim. Her yemeğin içindeki kişniş, balık sosu, MSG denilen katkı malzemesi & anormal miktarda şekerden pek kaçış yok.
Normal batı mutfağı ürünleri, pahalı olmakla beraber kolayca bulunabilir tabi ki bu gloabal hayatta. Ama buğdayın & patatesin üretilmediği, süt ürünlerinin tüketilmediği bu ülkede yediğiniz tüm bu ürünler ekstra katkı malzemeli olarak içinize de işler, cebinize de dokunur, ekolojik ayakizinizi de büyütmeye devam eder.
Plastik kullanımının fazlalığı gerçekten çok rahatsız edici. Aldığınız her şeyin içinden ayrıca ambalajlanmış ekstra plastik paketler çıkıyor. Deliriyorum bazen. Ama Tayland’ın en iyi yanı, pet şişesiz yaşayabilmeniz. Bir su mataranız varsa, 1-5 baht karşılığında marketlerdeki su makinelerinden içme suyunuzu doldurabilirsiniz. Mis.. Su demişken, nasıl bizim ülkemizde tüm sinema, restorant & bazı marketleri Damla suyu ele geçirmiş ise, burada da aynen Coca Cola yapımı su rezaleti var. Yeşilimsi sarı kapaklı bu marka suyu almayın mümkünse..
Lonely Planet gibi gezi kitaplarını taşımanız gerekmeyen ülkelerden birisi sanırım Tayland. Adımınızı attığınız anda her şehirde, bedava bir sürü harita tutuşturuyorlar elinize. Kalma sorunu hiç yok. Her bütçeye göre bir şeyler bulmanız mümkün. En iyi rehberiniz her zaman diğer gezginler. Bangkok biraz karışık ama orada da yolunuzu bulursunuz. Gerisi çok rahattan da rahat, bir garip. Bangkok’u görmeden Tayland’ı görmüş sayılmazsınız bence bu arada. Biz turlara hem maddi açıdan, hem de kalabalık fobimiz yüzünden pek katılmadık. Ama adımınızı attığınız anda orada geçireceğiniz birkaç ayı birden programlamaya çalışan Taylar, çok az vaktiniz var & turlarla kendinizi daha güvende hissediyorsanız, sizi rahat ettireceklerdir.
Kadın olmak & çocuk ile seyahat
Kadın olarak dünyada tek başınıza gezebileceğiniz en rahat yerlerden biri bu ülke. Zaman zaman kolsuz gezerken özellikle bakan bir sürü adam olsa da, hiçbirinin yüzünden & gözünden akan hastalıklı fantaziler okumadım. Merak ediyorlar sadece seni, ama rahatsız etmiyorlar hiç. Yaşlı turistler kesinlikle daha rahatsız edici. Çocuğunuz varsa yine çok rahat edersiniz bu diyarda. Çocuklu gezgin arkadaşlarımızla deneyimlediğimiz üzere, Tay’lar aceleci hippi turistlerden çok hoşlanmasa da, evli & çocuklu faranglar için durum değişiyor. Özellikle beyaz ırkın çocukları onlara çok değişik geldiğinden (ve evli & çocuklu insanlar, yalnız gezen serserilerden daha güven verici olduğundan), çocuğunuzun & sizin karnınızın tok olması, ulaşım & konaklama gibi dertlerinizin çözülmesi için paranız yoksa bile ellerinden geleni yapıyorlar. Bazen kendi evlerini bile açıyorlar. Çocuğu ile gezen o kadar çok yalnız anne gördük ki anlatamam.
Kültürel olarak tutucu bir toplum, özellilkle kendi kadınlarına karşı. Diğer yandan ladyboy & fahişelik çok normal bir şeymiş gibi. Bu çelişkili durum sık sık bizim homofobik ülkemizde Bülent Ersoy & Fatih Ürek gibi karakterlerin halk arasında neredeyse kahraman olmaları gibi ilginç geldi bana çok.
Tapınaklara kolsuz veya şort ile girmeyin. Gerçekten çok rahatsız oluyorlar. Gittiğiniz ülkenin kültürüne & geleneklerine saygı duymak çok zor olmamalı.
Fotoğraf çekerken de her yerde önce izin isteyin.
Turizm Çılgınlığı
Turist görmeden vakit geçirmeniz imkansız Tayland’da. Özellikle ortalarda ayı gibi gezen içkici Almanlar, & Tay kadınları ile beraber olan Avrupalı zengin yaşlı herifler her yerde. Biz Emre ile evimizi kapatıp gezgin olduk diye içten içe bir havamız var sanıyorduk. Sanırım Avrupa’da 18-35 yaşları arası insanlar pek çalışmıyor & okumak zorunda değiller. Çünkü birkaç yıldır yolda olan, 18-20 yaşlarında birçok insan ile tanıştık. Özellikle eko turizm & her tür ekolojik hal & durum – içi zaman zaman boş olsa da – çok moda. Ama çok değişik bilgiler öğrenmek mümkün bu moda akımının içinde. Gezdikçe tanıştığımız onca insana kıyasla pek havamız kalmadı yani, evsiz gezmek en normal şey sanki Avrupa ortamlarında. 🙂
Alışveriş-Pazarlık
Eğer üstünde fiyat yazmıyorsa her yerde pazarlık yapabilirsiniz. Ama almak istediğiniz şey genelde zaten çok ucuz oluyor. 3-5 TL için pazarlık yapasım gelmiyor benim hiç. Mısır’da görmüştüm, Türk parası ile 1 TL’ye bile denk gelmeyecek ürünler için pazarlık yapabiliyor insanlar, bana garip geliyor. Ama pazarlıkla bir fiyatta anlaşırsanız, o ürünü almamanız çok ayıp oluyor & hiç sinirlenmeyen bir halkın, ne kadar bozulduğunu görüyorsunuz. Ben genel olarak pek alışveriş yapmadım çünkü bizim ülkede yeterince Tay & Hint ürünü var sanırım, buralarda çook ucuz olsa da her şey, ben baymışım. Ama Bangkok’ta Chatuchak (JJ) haftasonu marketi & Chiang Mai gece pazarını görün derim.
Adım başı Buda figürü satılıyor. Ama her figürün anlamı başka. Size uğur getirsin diye aldığınız bir figür, Thaibox’da dayak yememek için tasarlanmış olabilir. 🙂 Doğduğunuz günlere göre değişiyor anlamları. Sizi koruyan Buda’yı arıyorsanız eğer, haftanın hangi günü doğduğunuzu bilmeniz gerekiyor. Tapınaklarda dua ederken yaktığınız tütsüleri de doğduğunuz güne göre seçiyorsunuz.
Masaj. Adım başı masaj hali olsa da iyisini bulmak zor. Büyük tapınaklarda & masaj salonlarında günde yirmi kişiye masaj yapan birinin size şifa vermesi imkansız bence. Ara sokaklardakileri, daha az popüler olan mekanları ya da biraz daha para verip randevu ile çalışan insanları deneyin derim.
Tayland’da duyacağınız en sık kelimeler: Farang farang, same same but different. : )
Tayland’da zorlandıklarım
Beni Tayland’da en çok orman yangınlarına tanık olmak & daha çok turistin memnun edilmesi adına fil & diğer hayvanların çektiği eziyet üzdü. Beyaz florasan ışıklı odalardan dünya çapında sıkılmış olmak, dil sorunu, yemekler, sivrisinekler zorladı. Sadece geceleri değil, tüm gün mesai yapıyor bu sinekler. Citronella falan da sürmez oldum artık. Kaşımamaya çalışıp, hemen tiger balm. Artık sivrisineksiz bir hayat düşünemiyorum. Evimiz olursa bir gün, evde besleyip kendimizi sokturacağız herhalde..
Kendimi sık sık turist vizem ile seyahat ederken, turizm çılgınlığı içinde, çoğu turistin tersine doğru akmaya çalışan biri olarak hissettim. Ve tam olarak ne aradığımı bilmesem de, görmek istediğim dünya ile zamanlarımızın tutmadığını bildim. Bana göre çok tırt turistler görmenin yanı sıra, çok özel insanlarla da tanıştım. Sanırım dünya nüfusu gerçekten fazladan da fazla. Herkes gizli, saklı, sakin özel bir şeyler peşinde. Herkesin sistemden, olduğu yerden kaçası & gidesi var. Bu kadar insanın çoğu harika olsa da, aynı yöne doğru ucuza varolabileceği kaçış köşelerine hep beraber koşturunca, dünyada çok az özel yer kalıyor. Geri kalan kirliliği de şirketler, politikacılar & kapitalizmin her türlü hali yapıyor zaten. Herkes olduğu yerde bir dursun, nasıl yaşamak istediğine baksın, ne yapabilecekse hemen yapsın demek istiyorum, ama ben bunu yapmıyorken size öğütlemem herhalde ayıp olur.
‘Aman güzel yerleri buralara yazmayım, bir yer afişe olmasın, gizli kalsın’, gibi bir olay için iş işten geçmiş Tayland’da, ben de bu nedenle her şeyi yazdım. Türkler bilmese tüm Avrupa çoktan keşfetmiş, kendine benzetmiş buraları. ‘The Beach’ filminde gizli bir adada yaşayan kabileyi anlatırken, o filmin çekildiği adanın popülerleşmesine neden olup, bugün o cennetin dönüştüğü hali görmek trajik. Yine de böylesine yabancı kalabalığı olan bir ülkede gördüğünüz bazı yerlerin sonu için geri sayımların da geçildiğine tanık olup üzülseniz de, aynı umutları & dilekleri paylaştığınız güzel yoldaşlar edinebilmek & rengarenk tropikal kuşların tüm sohbetlere katılması güzeldi çok.
Uzattım yine çok. Kısacası, herkese göre bir şeyler var bu ülkede. Tayland bize çok iyi geldi her anlamda. Yumuşacık, sakin, telaşsız, rengarek, capcanlı, güler yüzlü bu küçük ama büyük insanlar & doğa kime iyi gelmez ki?